
ANAYASA MAHKEMESİ “PSANAYASA MAHKEMESİ “PSİKOLOJİK TACİZ”E (MOBBİNG) NİÇİN ŞAŞI BAKIYOR?KIYOR?
ANAYASA MAHKEMESİ “PSİKOLOJİK TACİZ”E (MOBBİNG) NİÇİN ŞAŞI BAKIYOR?
Bağımsız Yapı-İmar Sen Genel Merkezine iletilen yakınmalara göre Türkiye’nin her köşesinde, özel sektörde de kamu sektöründe de psikolojik taciz (mobbing) olayları hızla artıyor.
Çalışanlar, kendilerine yönelik her tacizi “psikolojik taciz” sanıyor, “mobbing” sanıyor veya öyle değerlendiriyorlar.
Dilekçe veriyor, şikayet ediyor, mahkemeye baş vuruyorlar.
Konu idari/adli ilk derece mahkemelerinde, istinafta(bölge adliye/idare mahkemeleri) veya Danıştay/Yargıtay aşamasında çözülebilirse sorun yok.
Ama bireysel başvuru olarak Anayasa Mahkemesine taşınırsa işin rengi değişiyor.
Anayasa Mahkemesine intikal eden davalarda psikolojik taciz, Anayasanın 17inci maddesinin birinci fıkrasında vurgulanan “kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı”nın ihlali iddiası olarak öne sürülüyor, dava bu kapsamda yürüyor.
Anayasa Mahkemesinde bu konu ile ilgili verilen son karar 19/7/2018 tarihli ”Ebru Bilgin Kararı”dır.
Karar, “Psikolojik Taciz” açısından olumlu bir karardır. Ancak olumlu olması Mahkemenin bu konuya sıcak baktığı ya da alanın sorunsuz olduğu anlamına gelmemektedir.
Kararın detayına girmeden, dava açmak isteyenlerin dikkate almaları gereken temel noktalara kısaca değinmek istiyoruz:
Anayasa Mahkemesi adı geçen kararında, önceki kararlarına atıfta bulunarak, “Anayasa Mahkemesince yapılan değerlendirmelerde, daha önceki kararlarda sıklıkla vurgulandığı üzere mevzuatın yorumlanmasıyla ilgili sorunları çözmenin öncelikle derece mahkemelerinin yetki ve sorumluluk alanında olduğu(nu) hatırlatmakta, sistemli ve kasıtlı olarak haksız şekilde gerçekleştirildiği iddia edilen eylem, işlem ve ihmallerin psikolojik taciz olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğine yönelik olarak yapılacak incelemede olayın tüm tarafları ile doğrudan temas hâlinde bulunan derece mahkemelerinin olayın koşullarını değerlendirmek açısından daha avantajlı konumda bulunduğu(nun) tartışmasız olduğu”nu belirtmekte, “Anayasa Mahkemesinin rolü(nün) bu kuralların yorumunun Anayasa'ya uygun olup olmadığını belirlemekle sınırlı” olduğunu özellikle vurgulamaktadır.
Yani Anayasa Mahkemesi diyor ki, “psikolojik taciz konusunu derece mahkemelerinde çözün, ben mahkemelerin yorumunun Anayasaya uygun olup olmadığına bakarım, çünkü olayın tüm tarafları ile doğrudan temas halinde bulunan derece mahkemeleri, olayın koşullarını değerlendirmek bakımından daha avantajlı konumdadır.”
“HER SUÇ HAKSIZ FİİL ANCAK HER HAKSIZ FİİLİN KANUNLARDA SUÇ SAYILMIYOR”
Derece mahkemelerinde verilen ibret verici kararlara da yer veren sözkonusu Anayasa Mahkemesi kararında mesela bir Asliye Ceza Mahkemesi kararının gerekçesinde, “Sanık …’nın başvurucuyu yıpratmak maksadıyla görevi gereği sahip olduğu birtakım yetkileri kötüye kullandığı ancak psikolojik taciz eyleminin haksız fiil kabul edildiği, her suçun haksız fiil olduğu ancak her haksız fiilin kanunlarda suç olarak karşılığının bulunmadığı, …bu durumun başvurucunun tazminat alma hakkını ortadan kaldırmadığı, psikolojik taciz oluşturabilecek hakaret, tehdit, cinsel taciz, cinsel saldırı gibi eylemlerin ceza kanunlarında ayrıca suç olarak düzenlendiği, sanığın eylemlerinin ise bunlardan birini oluşturmadığı ifade edilmiştir. Kararda, sanığın yetkilerini kötüye kullanmasının maddi anlamda görevi kötüye kullanma suçunu oluşturmayacağı, bu durumun disiplin cezasını ve tazminatı gerektiren bir eylem olarak kabul edilmesi gerektiği”nin vurgulandığı belirtilmiştir.
YARGITAY NE DİYOR?
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun örneğin 5/9/2013 tarihli ve E.2012/9-1925,
K.2013/1407 sayılı kararından bir bölüm:
“..bir eylemin psikolojik taciz olarak kabul edilebilmesi için, bir işçinin hedef alınarak gerçekleştirilmesi, belli bir süreye yayılması ve bu durumun sistematik bir hal alması gerekir. Belirtilen şartların gerçekleşip gerçekleşmediğinin, her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir. Psikolojik tacizin nedenleri farklılık göstermesine karşın amaç, çoğu kez işçinin işyerinden ayrılmasını sağlamaktır.”
ILO’NUN PSİKOLOJİK TACİZ TANIMI
Anayasa Mahkemesinin Ebru Bilgin Kararında yer verilen ve ILO tarafından 2003 yılında hazırlanan "Sağlık Sektöründe İşyeri Şiddeti" başlıklı raporda psikolojik taciz tanımı şöyledir:
"Bir çalışana veya bir grup çalışana intikamcı, acımasız veya kötü niyetli girişimlerle adaletsiz ve sürekli negatif tavır ve eleştiriler, sosyal ortamından izole etme, hakkında dedikodu yapma veya yanlış söylentiler yayma yoluyla zayıflatmak ya da aşağılamak amacını güden eziyet edilmeyi içeren psikolojik taciz şekli."
ANAYASA MAHKEMESİNİN ANLAŞILMAZ “ASGARİ EŞİK” YAKLAŞIMI
Anayasa Mahkemesi, kendisine intikal eden psikolojik taciz (mobbing) konulu başvuruları Anayasanın 17 nci maddesinin birinci ve üçüncü fıkrasının koruduğu temel haklar çerçevesinde kabul veya reddetmektedir.
Ebru Bilgin Kararının 75 nolu paragraf ve devamında yer verilen şu ifade Anayasa Mahkemesinin yaklaşımı açısından önemlidir.
“Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında Anayasa'nm 17. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının koruduğu temel haklara, bir eylemin Anayasa'nm 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık düzeyine ulaşmış olması gerektiğine ve söz konusu ağırlık düzeyi belirlenirken gözönüne alınması gereken durumlara ilişkin olarak ilkeler tespit edilmiştir. …Belirtilen tespitler ışığında somut olaya konu olan muamelelerin uygulanış şekli ve yöntemi ile özellikle meydana getirdiği fiziksel ve ruhsal etkiler açısından başvurunun Anayasa'nın 17 inci maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında değerlendirilmesi için” gerekli olan asgari eşiğin aşılıp aşılmadığını incelemektedir.
Bu incelemede Anayasa Mahkemesi önce “her somut olayın kendi bütünlüğü içinde değerlendirilmesi koşuluyla bireylerin çalışma ortamlarında maruz kaldıklarını ileri sürdükleri eylem, işlem ya da ihmallerin psikolojik taciz derecesine ulaşması için birtakım unsurların aranması gerektiğini” vurgulayarak ILO ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanan yayın ve raporlarda, muamelelerin psikolojik taciz olarak vasıflandırılabilmesi için;
“i. İşyeri ile ilgili olarak işyerindeki yöneticiler ve/veya diğer çalışanlar tarafından gerçekleştirilmesi ya da bu tür müdahalelere göz yumulması,
ii. Süreklilik arz edecek şekilde tekrarlanması, keyfilik içermesi, sistemli ve kasıtlı olması, yıldırma ve dışlama amacı taşıması,
iii. Mağdurun kişiliğinde, mesleki durumunda veya sağlığında zarar ortaya çıkaran ya da ciddi bir zarar tehlikesi içeren nitelikte olması gerekir.”
şartlarını aramaktadır.
Ardından “çalışanların yaşamlarına etkisi bakımından çekilmez bir ağırlık ve yoğunluk derecesine ulaşarak onların manevi bütünlüklerini tehdit eden ve psikolojik taciz olarak nitelendirilen eylem, işlem ya da ihmaller konusunda Anayasa'nm 17 inci maddesinin birinci fıkrası kapsamında devletin üstlenmesi gereken pozitif yükümlülükler temel olarak şöyle sıralanabilir”
Diyerek şu yükümlülükleri sıralamaktadır:
i. Çalışanlara yönelen psikolojik taciz mahiyetindeki davranışların oluşmaması için önlemler alınması
ii. Şikâyetleri etkili şekilde inceleyecek denetim mekanizmalarının oluşturulması
iii. Pozitif ayrıcalıklar sunulması gereken çalışanların önündeki güçlüklerin kaldırılması ve kolaylaştırıcı imkânlardan yararlandırılmasının sağlanması
iv. Yıldırıcı ve kasıtlı tutumlara maruz kalanların uğradıkları maddi ve manevi zararlarının giderilmesi ya da ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin yasal altyapının oluşturulması ve suç teşkil eden durumlarda sorumluların yasal çerçevede cezalandırılmalarının sağlanması
v. Oluşan zararların tazmin edilmesi amacıyla açılan davalarda mağdurların haklarını adil şartlarda savunabileceği etkili usule ilişkin güvencelerden yararlandırılması ve yargılamalar sonucunda temel hakların içerdiği güvenceleri koruyacak şekilde mahkemelerce ulaşılan sonuçların ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanması”
Anayasa Mahkemesi kararlarında sözü edilen “asgari eşik” tanımlanmadığı için, asgari eşiğin aşılıp aşılmadığını tespit etmek de mümkün olamamaktadır.
Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 17inci maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen “işkence”, “eziyet” ve “insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele” kavramlarını kimi kararlarında tanımlamaktadır,
Ancak yeni bir kavram olan “mobbing” veya “psikolojik taciz” kavramı hakkında tanımlama sorunu devam etmektedir. Bu nedenlerle “psikolojik taciz” nedeniyle yapılan başvurulara ilişkin kararlarında asgari eşik kavramına sığınmakta, asgari eşiğin aşıldığı veya aşılmadığına karar vermektedir.
Anayasa Mahkemesinin herhangi bir kararında tanımladığı “Asgari eşik” diye bir kavram yoktur. Yani asgari eşikten ne anlaşılması gerektiği bilinmemektedir.
Anayasa Mahkemesinin atıf yapılan kararlarında yer alan “…iddia edilen eylem, işlem ve ihmallerin engelli olan başvurucu üzerinde fiziksel ve ruhsal etkilerinin olması mümkün olmakla birlikte, başvurucunun görev yeri değişikliğine ilişkin kısa süre içinde birden fazla kez işlem yapılmasının ve koruyucu bir takım tedbirlerin alınmamasının muamelenin uygulanış şekli ve yöntemi ile özellikle meydana getirdiği fiziksel ve ruhsal etkiler açısından, başvurucunun yaşı, mesleki statüsü ve tecrübesi de dikkate alındığında, Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında değerlendirilmesi”, “asgari eşiğin aşılıp aşılmadığının belirlenmesinde her somut olayın özellikleri dikkate alınarak bir değerlendirme yapılması esastır. Bu bağlamda, muamelenin süresi, fiziksel ve manevi etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler(in) önem taşı(dığı)” ve “Başvurucu tarafından iddia edilen eylemlerin fiziksel ve manevi etkileri, süresi ve yoğunluk derecesi gibi unsurların değerlendirilmesi neticesinde; sicil notunun olumsuz olarak tanzimi, göreve iadesine dair yargı kararlarının yerine getirilmemesi ve görev değişikliği neticesinde fiziki koşulları muadil görev yerlerine göre iyi olmayan ortamlarda çalışmak durumunda kalması şeklindeki eylemlerin kişilik haklarını ihlal ederek, başvurucu üzerinde fiziki ve ruhsal etkilerinin olması mümkün olmakla birlikte, özellikle kamu görevlisi olan başvurucu hakkında disiplin soruşturması yürütülerek görev yerinin değiştirilmesinin, muamelenin uygulanış şekli ve yöntemi ile özellikle meydana getirdiği fiziksel ve ruhsal etkiler açısından, başvurucunun yaşı ve mesleki statüsü de nazara alındığında, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında değerlendirilmesi için gerekli olan asgari eşiği aştığı söylenemez.” ifadeleri Mahkeme açısından son derece üzücü ve düşündürücüdür.
Bu alıntılar bile “asgari eşik” adı altında işin ciddiyetinden uzaklaşıldığını, psikolojik tacize maruz kalanların Anayasa Mahkemesinden çok şey beklememeleri gerektiğini göstermektedir.
Mahkeme ayrıca başvurunun kabulü için tüm yargı yollarının tüketilmesini şart koşmaktadır.
Yani sadece idari yargı veya sadece adli yargı yolunun tüketilmesini yeterli görmemekte, tüm yargı yollarının tüketilmesini şart koşmaktadır. Hem idari yargı, hem yapılanlar suç teşkil ettiği için adli yargı, bu arada maddi ve manevi tazminat davaları ile ilgili yargı yollarının tüketilmesini istemektedir.
Daha açığı; psikolojik tacize uğrayan kişi açısından idari işlem söz konusu ise idare mahkemesine dava açacak. Kendisine yönelik suç teşkil eden, ayrımcılık, hakaret ve benzeri hareketler için Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunacak ve davayı takip edecek, maddi ve manevi tazminat davası açacak. Açılan davalar gerekirse temyiz yolu tüketilerek Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılacak.
Psikolojik tacize uğrayanlar veya şahit olanlar bu durumun ne olduğunu, maruz kalanı nasıl perişan ettiğini iyi bilirler. Yargı sürecinin 3-5 yıl sürdüğü bir ülkede psikolojik tacize 3-5 yıl aklını kaybetmeden, sağlığı bozulmadan dayanabilecek, bu şartlar altında hem psikolojik taciz ile mücadele edecek hem de adli ve idari yargıda dava açıp takip edebilecek insan bulmak nasıl mümkün olabilir?
Velhasıl; Anayasa Mahkemesi “Deveye hendek atlatmadan bana gelmeyin!” diyor.
Yukarıda sayılan nedenlerle, psikolojik tacize uğradığı düşünenlerin, bağlantıda verilen ve Bağımsız Yapı-İmar Sen tarafından hazırlanan kısa bilgi notunu (http://bagimsizyapiimarsen.org.tr/Habere-Git-826.html) dikkatle okumaları, mücadeleye başlamadan ve dava açmadan önce sendikalardan veya konunun uzmanlarından mutlaka yardım almaları gerektiğini hatırlatmak istiyoruz.
BAĞIMSIZ YAPI-İMAR SEN AR-GE BİRİMİ